Eğitim Sitesi

Yakamozu Besleyen Gözyaşı Şiiri

Yakamozu Besleyen Gözyaşı

Belkemiğinde büyüdü Çınar!

Çınara tebessüm yağdıran bahar akşamları toplanmıştı rüyama

İrkildim, yutkundum ve ağladım geçen zamana

Gökyüzüne doğru kalkan tozlar için değil,

Hayal süpürgesinde geri adım atamadığım için

Her temizlik sayfası bana bu cümleyi yazdırmamıştı

Mezar taşımın cumbasında seyahat etmeyeli



Tefekkür bir güvercin kanadı ve taşıdığı helecan iksiri

Kapanmadı gözler bin bir renge girerken

Bir bekçi geldi ayak ucuma

Topraktaki gözyaşlarımı siliyordu hızlıca

İyiliğin anahtarını düşürdü sandım, kızmadım gençliğime!

Akan her damla bana gurbet hatırası

Sırtımdaki labirent adımlı delikanlı ise cabası



Bir şakayık gördüm kaf dağı penceresinde

Dertli maşukun dilinden anlayan bir beşik ile

Mezar yolculuğu aynı yol üzerindeydi..

Çünkü sonsuzluğa gidenlerin ayak izleri vardı orada

Bir kutlu el kainatın özüne kulak kesilmişti

İplik vardı nurlu ellerinde

Meşaleler altın sıcaklığına batırılmışçasına süzüyordu onu

Potada eritilen benlik, bir soru sormuştu aşk meclisine

Aşk, taştığında dile gelir!

Yanmayan yakamazdı sicim olmuş gözlerin aşkını



Aşk’a engel olacaksa bir iplik

Mesafeler ilerlemez, şiraze dağılırdı

Kâinat cetvelinde bir darağacı uzaklığındaydı

Kalbi bağlayan ip, hayatı eritebilirdi

Bu ip, o eve de girmemeliydi!



Bir meczup kırmıştı artık asasını

İsyan kıvılcımları bal ülkesine misafir olurken

İhtiyar dünya fidye veriyordu genç aynalara

Korsan tavsiyelerin sarmaşık kurduğu göz istikbalinde

Bir sütun daha yıkılmıştı kalp atışıyla..

Gözyaşları, kainatı aşk ile sulamıştı.



Gürsel ÇOPUR

Gürsel ÇOPUR Şiirleri

  

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

Benzer Gürsel ÇOPUR Şiirleri:

Zambak Gövdesindeki Barut

Arkadaşıydı en yakınından hançerlenen

Uzaktan bakamadığı sessiz mutluluğun

Filbahar sallanışıydı bir akşam korsesi

Söğüt baharını sıkmayan ve sıkıştırmayan..

Çitleri sıvazlayan bir ışıldak görmüştü yalaz baykuş

Bir kav hatırına dipsiz yangın değer miydi?



Dudaktaki gözyaşları hep buna şahit!

Acılara sonsuz fon mazgalı biriktirilirse

Dalgalar sükse yapamazdı,

Falezlere sürtünen yaldız bayrağım!

Dudaktaki gözyaşları hep buna şahit!

Ölümün biyografisini yazan kalem miydi suçlu

İnce şeritler niçin çekilmişti masum toprağa

Bir toplu iğne hacmiyle ilerleyemeyen

Küflenmiş ekmek parçaları başak vermiyordu artık



Kambur geceler tırabzanda yürürken

Yatalak bir bebek ağlayışı siniyor merdivene

Basıp geçiyor ihtiyar silahlı geçmişine

Köpürmeyen telveden kaçışıyor misafirler

Her çamura bir yetim kukuletası düşüyor

Çığlık çığlığa ıslanmış çamura..

Bir şemsiye yağmur bekliyor kıraç kaldırımda

Söz verdiği karanlığa ıslak dönmek için



Çıtkırıldım yıldızlar ateş sarhoşluğunda

Gökten düşen izmaritleri topluyor

Zambak gövdesinden bugün su değil

Düşman kabuğu sertliğinde ateş püskürüyor!



Gürsel ÇOPUR


Gürsel ÇOPUR

Yakamozu Besleyen Gözyaşı

Belkemiğinde büyüdü Çınar!

Çınara tebessüm yağdıran bahar akşamları toplanmıştı rüyama

İrkildim, yutkundum ve ağladım geçen zamana

Gökyüzüne doğru kalkan tozlar için değil,

Hayal süpürgesinde geri adım atamadığım için

Her temizlik sayfası bana bu cümleyi yazdırmamıştı

Mezar taşımın cumbasında seyahat etmeyeli



Tefekkür bir güvercin kanadı ve taşıdığı helecan iksiri

Kapanmadı gözler bin bir renge girerken

Bir bekçi geldi ayak ucuma

Topraktaki gözyaşlarımı siliyordu hızlıca

İyiliğin anahtarını düşürdü sandım, kızmadım gençliğime!

Akan her damla bana gurbet hatırası

Sırtımdaki labirent adımlı delikanlı ise cabası



Bir şakayık gördüm kaf dağı penceresinde

Dertli maşukun dilinden anlayan bir beşik ile

Mezar yolculuğu aynı yol üzerindeydi..

Çünkü sonsuzluğa gidenlerin ayak izleri vardı orada

Bir kutlu el kainatın özüne kulak kesilmişti

İplik vardı nurlu ellerinde

Meşaleler altın sıcaklığına batırılmışçasına süzüyordu onu

Potada eritilen benlik, bir soru sormuştu aşk meclisine

Aşk, taştığında dile gelir!

Yanmayan yakamazdı sicim olmuş gözlerin aşkını



Aşk’a engel olacaksa bir iplik

Mesafeler ilerlemez, şiraze dağılırdı

Kâinat cetvelinde bir darağacı uzaklığındaydı

Kalbi bağlayan ip, hayatı eritebilirdi

Bu ip, o eve de girmemeliydi!



Bir meczup kırmıştı artık asasını

İsyan kıvılcımları bal ülkesine misafir olurken

İhtiyar dünya fidye veriyordu genç aynalara

Korsan tavsiyelerin sarmaşık kurduğu göz istikbalinde

Bir sütun daha yıkılmıştı kalp atışıyla..

Gözyaşları, kainatı aşk ile sulamıştı.



Gürsel ÇOPUR


Gürsel ÇOPUR

Kozadaki Zebercet Rüya

Bir tılsım ile yolcu ağırlamıştı ihtiyar dünya

Toprak yine filizlenmişti kapanan kitaplara inat,

Akvaryumdaki balıklar duygusallığında ilerlemeyen metanet

Ne sunabilecekti bu koordinatlı insanlığa?

Ey insanlık! Elma kurdunun bile nasibi seni kıskandırırken

Terlemeyen alınların kapital hülyasıydı derdi artıran

Gözyaşları çömelmişti yıkık dökük cumbalar altında

Sünepe kaldırımlarda hissiz bir akşam daha beklemedeydi

Hayatın gerdanlığı bir fikir sunmayacaksa

Kapatmalıydı perdesini, geceden önce gelen gündüze!



Birisi..evet sadece birisi doğrulmuştu toprak üzerinde

“Ölmeden önce ölen” hamlesiyle ileriye atılmış

Sonsuzluğa kanat hediyesini o hazırlamıştı

Gözü utandıran bu rüyada makyaj aramıyordu kalemler

Mıknatıs yardım etmişti özgürlüğe

Alevlerin sönmediği bu ilham okyanusunda

Kalpte parlayan kıvılcımların cesaretiyle uyanmıştı

Hayat uyanmış, gözler gerçek rüyaya doymuştu.



Gürsel ÇOPUR


Gürsel ÇOPUR

Yakamozu Besleyen Gözyaşı Şiiri