Eğitim Sitesi

Yolculuk Vakti Şiiri

Yolculuk Vakti

Buğulu gözlerdeki ıslaklığın nedeni,

Mey ile meyhanede, hemhal olan sakidir.

Yorgunlukla dinlenen, bu mecalsiz bedeni,

Sonsuz yolculuklara, hazırlama vaktidir.



Bir ağaç gölgesinden, geçen atlının izi,

Ecel denen durağa, insanlar dizi dizi,

Kısacık bir ömürle, çağırıyorken bizi,

Ebedi yolculuğa, giden tren vaktidir.



Ömür sermayesinden, düşen takvim yaprağı

Birer, birer eksilir özlemişken toprağı

Issız bir kasabada, kimsesizler sokağı

Sükunet limanına, kalkan gemi vaktidir.



Bir ışık, bir karanlık beyhude geçen günle,

Açılan tomurcukla, filizlenen sürgünle,

Huzur dolu, bembeyaz gelinlikli düğünle,

Uzaktaki sevgiliye kavuşmanın vaktidir.

Abdulkadir Nur GÖRDÜK Şiirleri

  

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

Benzer Abdulkadir Nur GÖRDÜK Şiirleri:

Diyarbekir

Bereketli vadiyi yaran Dicle’ye bakıp,

Fiskaya’nın başına otur, biraz nefeslen

Selahaddin Eyyubi otağ kurmuş karşıda

Tarih karanlığından surlara doğru seslen.



Asurlu, Pers, Emevi, Abbasi, Selçuklular,

Artuk, Eyyubi, Akkoyun, Osmanlı derken.

Hüküm sürmüş asırlarca, bu muhterem şehirde

Tarihine saygı ile değer vermiş, giderken.



Çevresi kalkan gibi, karataşla örülü

Çin seddinden de eski, surların Diyarbekir

Seksen iki burcu var, onaltı da kalesi

Beşbuçuk kilometre, turların Diyarbekir



Kırklar dağı etekleri, kör olası Suzan’la.

Türkü olup iz bırakmış, yanık Celal sesinde.

Şeyh Muhammed düzlüğü, mezarlık arenası

El üstünde taşınanı, saklıyor sinesinde.



On gözlü köprü hala, duruyor asaletle

Azgın suyun karşısında, o eğilmez başıyla.

Ne canlar yitirilmiş, bu mahzun memlekette

Neler görmüş kim bilir, şu ihtiyar yaşıyla.



Yapılış esnasında, hikayeleri farklı

Burçlardan Yedikardeş, Keçi ve Evli beden

Ustanın sanatına, çırağın haykırışı

Geçmişte ölümüne savunulmuş kaleden.



Çevresini kuşatan yüksek ve geniş surda

Güneşin batımıyla, kapanırmış kapılar.

Mardin kapı, Urfa kapı, Yeni kapı bazısı

Saymakla bitmiyor ki, tarih yüklü yapılar.



Çay önü sahilinde kumlu, çakıllı yerde,

Yetişen karpuzları her bir deve heybesi

Şerbetçi Bave Alo, sallarken taslarını,

Meyan kökü, yaz sıcağının özlenen sesi.



Melekahmet, İskender, Behram, Fatih paşalar

Yönetim kademesi Lala, Defterdar, Kadı

Kimi mektep, kimi cami, kimi aşhanesiyle,

Dünya da dua ile, yad edilmek muradı.



Dört mezhebin aynı anda kullandığı bir mabed.

Ulu cami, islamın beş hareminden biri.

Avlusunda gün saati, şadırvanı muhteşem

Asırlardır ayakta, eskisi kadar diri.



Yıllarca kiliseyle dostça komşuluk yapan,

Dört ayaklı minare, Akkoyunlu eseri.

Diğer adı Şeyh Matar, gavur mahallesinde,

Dört sütun üzerinde, bir denge şaheseri



Alimler yetiştirmiş, müfessirler sayısız.

Zinciriye, Mesudiye eğitim medresesi

Hasanpaşa, Çiftehan, Deliller hanı ise,

İlim yolculuğunda sanki konak adresi.



Elyesa ve Zükifl adı Kuran da geçen,

Peygamber ikiside, Yaradan sevgilisi.

Zennun,Hallak,Danyal,Harun,Hürmüz nebiler

Eğil ilçemizdedir, hem mübarek hepisi.



Tanrısıyla barışık, hem veli kullarından,

Sarı Saltık, Hintli baba, Zincirkıran türbesi

Vatanından kopup gelmiş, Halit oğlu Süleyman,

Manevi fatihimiz, Peygamber sahabesi.



Camilerle iç içe, ezan ve çan sesleri.

Şemsiler tapınağı, Küçük ve Meryemana.

Başka dinleri temsil, anılan bu mekanlar

İbadethane olmuş, gayri Müslim insana.



İnsanlık tarihiyle önem bulmuş nezafet.

Vahab ağa, Çardaklı, Paşa, Deva hamamı.

Kim yakmış külhanını, acep kimler yıkanmış,

İzleri de tarih olmuş, hayal olmuş tamamı.



Arbedaş ve Hançepek, namı yürümüş muhit

Özü doğru, sözü söz, mert olanların yeri

Küpeli, Dıngılhava serinleme noktası

Bedenden atlayanlar, delikanlının seri.



Sanırım benzeri yok, Allah’ın bir rahmeti

Diyarbekir’le özdeş, adı Hamravat suyu.

Hatun kastalı yıkık, Anzele çok derinde,

Dibinden kaynar gibi, Yusuf’u alan kuyu.



Cahit Sıtkı, yanılmış yolun yarısı derken,

Kırk altıda kapanmış, bu Dünyaya gözleri.

Süleyman Nazif, Ali Emiri, Ziya Gökalp’ler

İlim, irfan yuvasının dışa vuran yüzleri.



Diyarbekir evinin, genişçedir eyvanı.

Bazalt taştan avluda, havuzla, tulumbası.

İpekten şal dokuyan değerli ustaları,

Altından hasır örer, bakırı ayran tası.



Saklarsın yüreğinde, her türlü güzelliği.

Şehr-i kadim Diyarbekir, en onulmaz kalemsin

Kalamam senden ayrı, özlerim her şeyini

Sen benim korunağım, evimsin, ailemsin.





Eylül/2008



Ecz.Abdulkadir Nur GÖRDÜK

(Şiirim 21 kıta ve Diyarbekir kokuludur)


Abdulkadir Nur GÖRDÜK

Gönül Sarayı

Bir kötü söz incitti gönlümün sarayını,

Yarama kar eylemez, tabiplerin merhemi.

Sanki sele kapılmış bir kuru dal parçası,

Sürüklenir sonsuza, keyfte yaşar matemi.



Şubat - 2009

Ecz. Abdulkadir Nur GÖRDÜK


Abdulkadir Nur GÖRDÜK

Nasip

Yanarsa kimsesize, yüreğin ta derinden,

Sızlarsa duyguların hassas, ince yerinden,

Dökülürse gözyaşın, mazluma kederinden,

İnsanlıktan nasibini biraz almış olursun.



Hasta ile dertleşip, sabahı bekliyorsan,

Gözlerinde uykusuzluk, sitemi saklıyorsan,

Geçmek bilmez zamana, sabrını ekliyorsan,

İnsanlıktan nasibini biraz almış olursun.



Yaşlının dayanağı, hem de fer ol gözüne.

Moral bulsun yaşamı, takat insin dizine.

Başarırsan mutluluğu, değişirsen hüzüne,

İnsanlıktan nasibini biraz almış olursun.



Derman olsan, yokluktan çaresizin derdine,

Dua ile ilmek, ilmek sırat dokur önüne.

Sermayen dolu olsun, lazım mahşer gününe.

İnsanlıktan nasibini biraz almış olursun.



Sadakatsiz gönüller neyler namazı, hacı

Kişinin gönlündedir kabesi hem miracı.

Arz eyleme Rabbinden, ne tahtı, ne de tacı.

İnsanlıktan nasibini biraz almış olursun.


Abdulkadir Nur GÖRDÜK

Yolculuk Vakti Şiiri