İstanbul
Ah İstanbul!
Sisler altında silüetin
Gülüyor mu ağlıyor mu
Belli değil...
Yıldırım yüklü kara bulutlar
Umut dolu güneşi mi vaat ediyor?
Ayasofya bağrında ağlarken
Çamlıca'nın sefa sürmesi
Gücüne mi gidiyor?
Ramazanda kandillerin sönük
Karanlık geceni Beyoğlu aydınlatıyor,
Süleymaniye'nin sesi kısık
Üsküdar'ı Beşiktaş'ın kahkahası inletiyor.
Dövünecek misin şimdi,
Nil gibi, Tuna gibi, Sakarya gibi
Akacak mısın eyvahlar denizine?
Biçare umutlar, biçare çırpınışlar...
Yedi kandilli Süreyyanın kovamadığı karanlığı
Yedi başlı ejderle mi korkutacaksın?
Sevgi koyamadığın kalplere nefret mi dolduracaksın?
Sen ne bulunmaz Hint kumaşısın
Ne de güç bulunan bir mücevhersin!
Sen ki alemin gözünü kamaştıran bir güzelsin!
Peşinden koşanların oyuncağı değil,
Ardından gelenlerin bayrağı olmak için,
Sen fetih atını hazırla!
Fatihin binmesi an meselesidir.
Aşık SEYHANİ
Âşık SEYHANÎ Şiirleri
Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.
Gel!
Selam gönderirdim baharda
Haber alırdım hazanda
Her gülenden mutluluk, her eğlenceden neşe
Her çiçekten bir koku taşırdı
Uzak diyarlardan gelir, dağı taşı aşardı.
Güneşin ışıltısından, suyun şırıltısından
Kuşların cıvıltısından sevdiğimin mutlu olduğunu anlardım
Mektup elimde sevincimden yaşın yaşın ağlardım
Güneş karanlığı aralar
Günler günleri kovalardı
Her gün arefe gibiydi
İple çekerdim bayramı
Bir gün haber gelecekti
Bağışlayacaktı felek sevenleri
Bağlayacaktı aşkı aşka...
Başkaydı bu sefer, bu bayram bambaşka
Her bayram sevdiğimin geleceğini anlardım
Sevincimden yaşın yaşın ağlardım.
Bu aşk böyle sürüp gitti uzaktan uzağa
Kavuşturmadı kader, düşürdü tuzaktan tuzağa
Bir kâğıt tutuşturdular elime yazısı kırmızı
Kalbimden başlayıp sardı tüm bedenimi ince bir sızı
Son mektubu sanki yarin, yazısı iyice soluklaşmış
Harfler kavuşmuş birbirine; gözler donuklaşmış
Anladım ki artık yârin kendisi gelecek
Gözlerimin yaşını mendiline silecek
Ruhumu yâr gelene kadar sakladım
Akşamdan sabaha yaşın yaşın ağladım.
Gel ey sevgili, gel!
Gel ki ruhum ruhunla kucaklaşsın
Bu diyardan birlikte uzaklaşsın.
Âşık SEYHANÎ
Al Yazmalım
Sitem etme ne olur, bizi ayıran kadere
Düşürse de ikimizi onulmaz kedere
Gözlerimin yaşı aka aka oldu dere
Sevdamın denizi oluver sen, al yazmalım.
Gözüm beklemekten yorgun, gönlüm dargın sana
Bir âh edersem eğer, âlem “oh!” der tasana
Aklım aşkına hükümlü, bakıver yasana
Derdimin fermanı oluver sen, al yazmalım.
Ya kıyamet koptu ya tersine döndü dünya
Nedir bu karanlık, bu kargaşa, bu rüya?
Zindan hayatımın zifiri ufkunda hülyâ,
Ümîdimin ışığı oluver sen, al yazmalım.
Aklım başımdan uçtu gitti, oldum divane,
Bakışında ışık görsem olurum pervane.
Aşkından kalbim yârelendi, bulandı kâne
Damarımın kanı oluver sen, al yazmalım.
Umudum kalmıyor, dinmez kalbimdeki sızı
Güller soldu, duyar mısın bülbüldeki yası?
Can kafesi zorlar, okunuyor artık yazı
Toprağımın suyu oluver sen, al yazmalım.
Âşık SEYHANÎ
Uyanamadın İstanbul!
El ayak tutmaz, vücut yerde sürünür
Âlem acır hâle, hep zavallı görülür
Aydınlık karanlığa, karanlık aydınlığa bürünür
Ben çareyi buldum, uyanamadın İstanbul!
Dil söyler, hâl çırpınır, ses çıkmaz şaha
Gözden kan dökülür başlar eyvaha
Alın toprakta, medet eder Allah’a
Ben çareyi buldum, uyanamadın İstanbul!
Umut fakirin ekmeği, hâyâl tuzu
Yazan bozar, bozan yazar, böyle alın yazı
Hayat henüz oynamadı son kozu,
Ben çareyi buldum, uyanamadın İstanbul!
Mazlum kanser olmuş verem olmuş kime ne…
Ne ah etti kâr ne vah dedemle nineme…
Halimi havale ettim bilinmezi bilene,
Ben çareyi buldum, uyanamadın İstanbul!
Allah isterse zerreyi kürre, küreyi zerre eder
Zehri şifa eder, bertaraf olur keder
Gönlünü ferah tut, etme kendini heder
Ben çareyi buldum, uyanamadın İstanbul!
Herkesin derdi kendine yeter
Berikinin derdi öbüründen de beter
İlâhi yumruk bir gün diyecek :”Yeter!”
Ben çareyi buldum, uyanamadın İstanbul!
Âşık SEYHANÎ