Bir Sultan'ın Kapısında...
Yaşarmaz bir gözümle, kızarmaz bir yüzüm var
Sen Sultansın ben gedâ... ah Sultanım el aman!
Topallayan bacağım, dermansız bir dizim var
Havl sana, kuvvet senden, değilse hâlim yaman!
Günah yüklü bir beden, Hakk'dan uzak özüm var
Eğer rahmet etmezsen, aman ki aman, aman!
Karakış fırtınalı, alev alev yazım var...
Gönül dünyaya meftun, lakin dünya toz duman
Kaplumbağa misali kımıl kımıl hızım var
Derim; varam menzile! Acep bilmem ne zaman?
Bunca derdin içinde bildiğim bir sözüm var
Sabır zafere kapı, en başta mutlak iman!
Biliyorum aşikâr, tüm dertlere çözüm var
Bir eteğe yapışmak; sahib-i mülk ve sâman
Mehmet Ali KULAT Şiirleri
Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.
Simitci Çocuk...
Diz boyu kar kaplıydı yer, havaysa çok soğuktu
Simiit! diye bağıran bir küçücük çocuktu...
Yüzü soğuktan gergin, titriyordu vücudu...
Donuk donuktu gözü, sanki bitmiş umudu...
Diz kapağı yamalı, eskiydi pantolonu...
Büyük bir çeket giymiş, korusun diye onu,
Kıpkırmızı elleri morarmaya yüz tutmuş,
Simiit diye bağırdı... üşümeyi unutmuş.
"Yavrum bir simit!" dedim, yaklaştım biraz ona
Parlayan gözler ile seğirtti hemen bana...
Başındaki tepsiyi, indirdi hemencecik
Uyuşmuş ellerini, ovuşturdu azıcık...
"Ağabey!" dedi uzattı, sevinç doluydu sesi
Havada helezonlar çiziyordu nefesi...
Birden içim titredi; şu yavrunun haline...
"Oğlum gel" dedim; ona, çağırdım onu yine!
Dedim; "gel yaklaş bakam, adın ne senin söyle;"
Bir garip baktı biraz... umursamazca öyle...
"Abdullah" dedi adım! "Niye sordun adımı"
Biraz para çıkardım; "al!" dedim "bu yardımI!"
Sert sert baktı yüzüme... itti elimi geri
Beni şaşırttı birden! bu mükemmel özveri...
"Hamdolsun Allah'ıma ben dilenci değilim
Şükür! sağlam şimdilik ayaklarım ve elim!"
Alnımın teri ile kazanmayı severim...
Sonra da Rabb'imin rızkına şükrederim!"
"Ağabey!" dedi tekrar... gözleri çakmak çakmak
"Çalışanı kul sever, Rabb'de sever muhakkak"
Simit dolu tepsiyi tekrar kavrarken eli...
Dedi; "Dilenmek değil, didinmeyi bilmeli"
Mehmet Ali KULAT
Bir Hak Dostu'nun Yadına...
Hulûsi halaskâr kul; ilim, irfan lebâleb
Dilinde; Emr-i Hakk var, hâl-i tavrında edeb
Lâ taknetû sırrında; mürşid visâle sebeb!
Darende beldesinde; otağ kurdu tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Kan rengi akşamlarda, rahmet yükü ezelde!
İpek yolu üstünde; unutulan hoş belde...
Tarih kokan vîran yurt, kutlu şehir Darende
Tohma'nın gölgesine, otağ kurdu tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Somuncu Baba yurdu; su bitmez, göl yerinde
Bir kutlu sadâ kalmış, yankılanır derinde!
Fâni fenâya erer, kıymeti eserinde...
Gökpınar nurdan sicim, otağ kurdu tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Ruh ve cisim harcından, Sevgi hamuru kardı.
İman ilimle sarmaş, ufukta gün ağardı!
Divan-ı Hulûsi'de her yanı hikmet sardı...
Zengibar kalesine, otağ kurdu tahtını...
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Halkı Hakk'a çağırdı; latif bir hâl üzere
Mektubât'ı tefsirdir, nice büyük esere...
Evlâd-u iyâliyle layık kutlu mimbere!..
Kayısı çiçeğinde, otağ kurdu tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Asırlar ötesinden izdüşümü bu asra...
Himmeti milletidir, bakmaz saraya kasra!
Namazı mirâç Hakk'a, zikri gönülde İsrâ
Kalb; Matmâh-ı Nazardır, otağ kurdu tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Tasavvûf coşkusuyla, zikr-i tevhîd selinden...
İhramcızâde Pîrin, el almıştı; elinden
Kıymet bilmez nâdanlar; ne anlar ruh dilinden!
Altın sarrafın işi, otağ kurdu tahtını...
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Yüreği görmeyen göz; bakıyor alık alık;
Kayadan su kaynıyor, suyun içinde balık!
Balıkta hikmet arar, ne bilsin kalabalık!
Balıkta Hâlık işi, otağ kurdu tahtını...
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Dilenen toplum değil, didinen esnaf gerek,
Fabrika ve işyeri, helal kazanç diyerek...
Herkese hedef kıldı; çalışmayı bilerek!
Helal kazanç üzere; otağ kıldı tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
İlim dedi; tek mürşid; nice okullar açtı!
O, sevgi ekiyordu; nâdanlar nefret saçtı!
Fakülte hayaliydi; o, muvakkaten kaçtı?
İman, amel ve ihlas; otağ kıldı tahtını...
Bir koza gibi ördü; Darende’nin bahtını
Hulusî bir kalb üzre; Hamideddin hamdolsun!
Gönül umut, yürek aşk, akıllar ilim dolsun!
Varsa nifak tohumu? Dileriz... erken solsun!
Sultanım Darende'ye; otağ kıldı tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Nice gönül dostu var; pişdâr-ı pürşuvânın
Dergah misafir dolu; yeri dolu Sultan'ın...
Yarınlar daha güzel! Rûh'u mesrûrdur ânın!
Sulbünden gelen Er'e otağ kıldı tahtını
Bir koza gibi ördü; Darende'nin bahtını
Mehmet Ali KULAT
Bir Derdi Olana...
Haydi, davran yiğidim, top senin, çevkân senin
Irzı payimâl olan, cân senin, canân senin...
Kefere - fecerenin, çatlak sesi her yanda!
İslâm'ın son bekçisi, tek kaldın tüm cihanda...
Bak; Tunus, Cezayir2de, Suriye'de, Mısır'da...
Bu dâva düşmemişti, bak ki, hiçbir asırda!..
Afgan, Moro, Filistin... ağlar Mescîd-i Aksa
Tınmaz ruhu kimsenin, kafir Kâbe'yi yaksa!
Biliyorum yiğidim! Sırtındaki yük ağır!..
Sen hele bir gayret et! bir de rahmeti çağır!
Bir de karar vermeli; herşeyini vermeye!
Dünya ukbâ terk edip; şehadete ermeye!
Zonklasın şakakların! budur, en yüce pâye...
Allah bir! dâvasıdır, senin için tek gâye!
"Kardeşlerim!" diyerek, selam göndermiş Resûl
"Sen onun kölesisin, kapısında bende " kul!
Canlanmalı seninle, bu davanın nefesi,
Mü'mine "fethi mübin!" işte Kur'ân'ın sesi...
Mehmet Ali KULAT