Eğitim Sitesi

Eski Ordu Marşı Şiiri

Eski Ordu Marşı Şiiri | Eski Ordu Marşı

Eski Ordu Marşı

Ceddin deden, neslin baban
Hep kahraman Türk Milleti
Ordularin pek çok zaman
Vermiştiler dünyaya şan

Türk Millet Türk Millet!i
Aşk ile sev milliyeti
Kahret vatan düsmanını
Çeksin o mel'un o zilleti.

add

tag çocuk şiirleri okul şiirleri eğitici şiirler öğretici şiirler amatör şiirler şiirlerimiz öğrenci şiirleri belirli gün ve haftalar şiirleri

Eski Ordu Marşı Şiiri Hakkında Yorum Yazın

  

Eski Ordu Marşı Şiiri Hakkındaki Yorumlar

mert efe topcu süper olmus harika şiir 2015-03-17

emine çok beğendim süper olmuş 2015-03-05

enes eski ordu marşı 2012-03-18

Yazılan son 3 yorum gösteriliyor.

İçerikle ilgili 3 yorum yazılmış.

Benzer Çanakkale Zaferi Şiirleri

18 Mart Çanakkale Savaşı’yla 8

Bu öyle bir savaş ki,
Hiç sona ermeyecek,
İtilaf devletleri,
Bir yerlerden geçecek…

Boğazlarım içinde,
Demir atmış hâllerde,
Farklı gemiler ile
Yerleşmiş bir şekilde…

Boğazlarım geçilmiş,
Düşmanlar İstanbul’da,
İstanbul’dan çok yere,
Dağılacak durumda…

İngiliz’i, Fransız’ı,
Ermeni’si, Yunan’ı,
İtilaf devletleri,
Almışlardı her yanı…

Çare aranıyordu,
Yurdumu kurtaracak,
Samsun formülü ile
Türk’ü şahlandıracak…

Egemenliğimizi,
Bağımsızlığımızı,
Cumhuriyet’imizi,
Tüm yarınlarımızı…

Bu Mustafa Kemal’di,
Bu Atatürk’ümüzdü,
Bu hem bir yüce Ata,
Hem de Türk’ün gücüydü…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bir göğüslerse Huda'nın edebi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.
Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe"desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

Mehmet Akif ERSOY

Çanakkale Kuzuları

Gökte melekler ile eş
Çanakkale kuzuları
Yaşları hep on beş on beş
Çanakkale kuzuları
Yüreğimin sızıları

Erzakları boş torbası
Yemekleri su çorbası
En derin yürek darbesi
Çanakkale kuzuları

Düşmanların belalısı
Şehidlerin cilalısı
Anaların kınalısı
Çanakkale kuzuları

Tertemiz özleri hakta
Uyumaz gözleri bak ta
Vurulmuş ala şafakta
Çanakkale kuzuları

Düşman kesmiş limanları
Bir düşün o zamanları
Öyle yüce imanları
Çanakkale kuzuları

Dostun düşmanını tanı
Rahmetlerle an atanı
Canla kurtarmış vatanı
Çanakkale kuzuları
Yüreğimin sızıları

Muammer Yalçın

yusuf deveci

Gelibolu Sırtları!

Toprak diye baktığın bu sırtlar var ya
Sağnak sağnak kan aktı yamaçlarında
Ağacın, çiçeğin, buğdayın, otun..
Destanlar yazılı yapraklarında!
*
Her biri mahya gibi burda, tepeler
Dört mevsim nur yağar şakaklarına
'Çanakkale Geçilmez! ' diye haykırır
Boğaza bakan ufuklarına!
*
Hisartepe üstündeki nurlu abide
Gelip geçen gemilere destan anlatır
Gerekirse eğer Mehmetçik'ime
0 şanlı destanları yine yazdırır.
*
Bir değil, beş değil, yüz on beş değil
Yüzbinlerce şehidi gömdü bu sırtlar
Yalnızca su değil, dolu, kar değil
Top tüfek, barut kan gördü bu sırtlar.
*
Topsuz tüfeksiz, mermisiz erler
Taşla savaşan Çavuş Mehmet'ler
Ölmeden mezara gömülen gençler
Kefensiz şehitler gördü bu sırtlar.
*
Kabatepe önünde şehit Mehmet'i
Şamandra ipini keserken gördü
Şaşıran düşmanı Arıburnu'nda
Yalçın kayalıklara çarparken gördü.
*
Bir başka Mehmet'i Conkbayırı'nda
Bombaları havada tutarken gördü
'Ya Allah! ' diyerek mancınık gibi
Yeniden düşmana atarken gördü
*
Gemilerden bomba yağdı başına
Çatırdarken süngüler vatan aşkına
'Ölümlerin ötesine ölmeye koşan!"
Mehmetçik'i uçarken gördü bu sırtlar!
*
Siperden sipere türkü çağıran
Savaşta bile nazik davranan
Tepelerde çakmak çakmak parlayan
İmanlı göğüsler gördü bu sırtlar.
*
Beş hafta... on hafta..bir yılda değil
Binlerce şehidi bir günde gördü.
"Medeniyet! " denilen o 'canavarın'
Dişlerini tırnak tırnak sökerken gördü!
*
Askerin önünde cepheye koşan
Vurulup göğsünden dev gibi yatan
Yere düşerken deprem yaratan
Teğmen, üsteğmen..albaylar gördü
*
57.alay neferlerini
Mevzilerden ok gibi fırlarken gördü
Ashab-ı Keyf pirleri gibi
Tümünü kollarında yatarken gördü.
*
Öğretmen Ethem'i, Yahya Çavuş'u
Edremitli onbaşı Seyit Mehmet'i
Ülkemin her yanından nice Mehmet'i,
Alay alay düşmana 'dur! ' derken gördü.
*
Her güç anımızda imdada koşan
Destanlar yaratıp destanlar yazan.
Düşman evladını da bağrına basan
Anafartalar kahramanı dahi komutan
Mustafa Kemal'i gördü bu sırtlar.
*
Bir gün yolun buralara düşerse
Bu destan yerlerini görmeden geçme
Gül dalına konan bülbüller gibi
Kabirlerin başına yavaşça otur

Bizim için ölen bu yiğitlere
Bir selam da benden söyle ne olur!

..........*......
02.nisan.2019/salı
Ali Koç Elegeçmez

Ali Koç Elegeçmez

Çanakkale Zaferi Şiirleri, Eski Ordu Marşı Şiiri