Eğitim Sitesi

Osmanlı Fıkraları

Osmanlı Fıkraları

Vazifesiz Memur

Sultan Mahmut ve etrafındakiler sohbetteyken söz arasında vazifesiz memurlar diye bir niteleme geçince müsabihi Sait Efendi'ye sormuş:
- Vazifesiz memur olur mu?
- Elbet olur efendimiz.
- Mesela?
- Mesela sadrazamın imamı, şeyhülislamın berberi, bir de kulunuz.
- Anlamadım neden vazifesiz olsunlar?
- Efendimiz, sadrazamın dairesinde namaz kılınmaz, imam maaşını alır. Şeyhülislamın başı keldir, saçı kesilmez, berberi maaşını alır. Kulunuz da bir iş görmez, laf söyler ve maaşımı alırım.

fıkraoku.com

Bekri Mustafa

İçkinin yasak olduğu, bu yasağın bütün şiddetiyle devam ettiği bir sırada Bekri Mustafa'yı elinde şişeyle zil zurna sarhoş yakalayıp, o zamanın düzenliğini sağlamakla yükümlü Bostancıbaşının yanına çıkarmışlar. Bostancıbaşı hiddetten kıpkırmızı kesilip:
- Ulan zındık herif, bu zıkkımı utanmadan nasıl içtin?

Bekri Mustafa, hiç istifini bozmadan cebindeki rakı şişesini çıkarıp dipledikten sonra:
- İşte böyle içtim Bostancıbaşı, demiş.

fıkraoku.com

Hastayı Terletmek

Askeri Tıbbiyede hekimlik yapmış İshak Efendi'nin meşhur talebelerinden biri olan Aziz Paşa anlatıyor:
İshak Efendi imtihanda bana sordu:
- Bir hastayı terletmek için ne yaparsın?
- Şu ilacı veririm, efendim.
- Peki, ya terlemezse?
- Bu ilacı da veririm, efendim.
- Yine terlemezse?
- O zaman sebeplerini arar, şu şu ilacı denerim efendim.
- Yine de terlemezse?
Öğrendiklerimin sonu gelmişti. Baktım ki anlımda toplanan terler yüzümden aşağıya akıyor, cebimden mendilimi çıkardım, hem terimi sildim, hem de şu cevabı verdim:
- Efendim yine terlemezse o zaman zat-ı alinizin huzuruna getirir imtihan ederim!

fıkraoku.com

Eşekler Neyin Nesi?

Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılmış olan Mehmet Paşa'nın komuta ettiği ve İran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanmış taarruz planlarını gözden geçirirlerken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri için getirilmiş öküzlerden biri çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmet Paşa'ya dikmiş. Çevresindekiler gülmemek için kendilerini zor tutmuşlar, biraz tebessüm ederlerken, öküz gitmiş. Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatmış ve yine uzun uzun Öküz Mehmet Paşa'yı süzmüş. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basmışlar. Herkes gülmekten kırılırken, Öküz Mehmet Paşa,
- Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz? diye sormuş.
- Diyor ki; "Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler de neyin nesi?"

fıkraoku.com

Medrese Talebesi

Sarıklı hoca, medresede ders anlatırken, genç mollalardan biri parmak kaldırmış:
- Susadım hocam!
Hoca sinirlenmiş:
- Öyle denmez. "Derunum ateş-i nar ile püryan idi günden, bir kadeh lebriz ab-ı hoşgüvar, nuş eyleyerek, teskin-i ateş ve bu suret ile iktisab-ı ferah-ı bişumar eylemeliyim" demeliydin. Cahiller gibi susadım, demek olur mu?

Aradan zaman geçmiş, bir gün sınıftaki sobadan sıçrayan bir kıvılcım, gelip hoca efendinin sarığının kıvrımına girmiş. Molla hemen parmağını kaldırmış:
- Ey hace-i bi misal, v'ey üstad-ı zi kemal, bu şakird-i pür kemal, şol vechile arz-ı hal eyler ki; bu hikmet-i mütteal, nar-ı mangaldan bir şerrare-i cevval pertab ile ser-i al’ül alinizdeki sarığı iş'al eylemiştir.

Hoca, elini sarığına atar atmaz, sarık tutuşur, hemen pencereden fırlatır ve öfkeyle talebesine çıkışır:
- Bre mel’un, sarığın tutuştu desene!
- Aman hocam, cahiller gibi, yandı, tutuştu denir mi?

fıkraoku.com

Kim Uğursuz?

Avcı Sultan Mehmet diye anılan 4. Mehmet bir gün akşama kadar
uğraştığı halde, bütün attıkları boşa gider. Bunun sebebini sabahleyin ilk gördüğü adamın uğursuzluğuna hamlederek:
- Saraydan çıkarken kapı önünde sallana sallana biri geçiyordu. Sivri külahlı, sırtı kamburumsu. Bana çabuk onu bulun, diye emir vermiş.

Hemen tanımışlar, meşhur Bektaşi Ayyaş Hamza. Karakullukçular yaka paça adamı huzuruna getirirler. Öyle bir uğursuzun yaşamak hakkı olmadığı için derhal asılmasına karar verilir. Bektaşi der ki:
- Sabahleyin ilk beni gördüğünüz için iki keklik bile vuramadınız. İyi ama Padişahım, benim de bu sabah ilk gördüğüm siz oldunuz, fakat benim kellem gidiyor. Uğursuzluk hangimizde fazla?

Cevap padişahın o kadar hoşuna gider ki hayatını bağışladıktan başka bir kesede altın verir.

fıkraoku.com

Sokullu Mehmet Paşa

Kanuni Sultan Süleyman’ın son devirlerinde sadrazamlığa getirilen Sokullu Mehmet Paşa cidden bilgili ve büyük bir devlet adamıydı. Sayısız başarılı hizmetleri ile olduğu kadar, iffet ve istikameti ile de pek haklı ve şerefli bir şöhret kazanmıştı.
Bazı dileklerde bulunmak üzere huzuruna giden bir delinin hançeri ile ölen ve Eyüp Sultan'da gömülen bu paşanın yalnız on beş senesi sadrazamlık olmak üzere elli seneden fazla devlet hizmetinde geçmesine rağmen ancak defin işlemlerine yetecek kadar parası çıktığı anlaşılınca herkes tarafından hayretle karşılanmış ve sevenleri birkaç misli artmıştı. Gömüldüğü sırada mezarı başında bulunanlar arasında devrin
Bektaşî erenlerinden tok ve doğru söyleyenlerden bir Bektaşi babasının derin bir düşünceye dalması, ocak ağalarından birinin gözüne çarpar. Yavaşça sokulur ve sorar:
- Dedem nedir seni bu kadar endişeye düşüren? Sokullu'nun ölümü mü? Bektaşi acı acı gülümser ve cevap verir:
- Hayır evlat, çalıp çırpmayan rahmetlinin devlet hazinesinde bıraktığı büyük miras ile bu mirasın geride kalan devlet büyükleri arasında uyandıracağı ihtiras düşündürdü beni...

fıkraoku.com

Şair ve Kanuni Sultan Süleyman

Kanuni Sultan Süleyman, ziyaret ettiği bir şehirde devrinin tanınmış şairlerinden birine rastladı. Adamcağız son derece sefil kılıklıydı.
Zamanın bütün şairleri gibi onun da şiirlerinde sevgilisine bol keseden ülke bağışlamış olduğunu hatırlayarak:
- Eee! Sevgilinin bir benine Semerkant ve Buhara'yı verecek kadar hovardalık edenin sonu işte budur. Ben bir kasabayı alıncaya kadar dünyanın zahmetini çekiyorum. Sen bir mısraında beşini, onunu harcıyorsun...

fıkraoku.com

Islahat Tanzimat Meşrutiyet

Mevlana'nın Mesnevisinden nakledilen bir fıkraya göre; fakir ve ihtiyar bir adamın dedesinden kalma çok eski bir evi varmış. Adam, her sabah işine gitmeden önce, bu harap evin etrafını dolaşıp, nerede bir çatlak varsa, onları sıvarmış. Hemen çamur karıp, dökülen sıvayı sıvar, ortaya çıkan çatlağı kapatırmış. Sonra da:
- Ey!.. Benim dedem, babam yadigarı harap evim. Biliyorum, sen bir gün yıkılacaksın. Yıkılacaksın amma, ne olur yıkılacağın günü bana
haber ver de, altından çoluğumu çocuğumu, ailemi, kabımı kacağımı alayım. Ondan sonra yıkılırsan yıkıl.
Deyip işine gidermiş. fıkraoku.com

Ertesi gün ve sonraki günler, bu hal günlerce ve aylarca devam ettikten sonra bir gün fakir ihtiyar, akşamüzeri evine dönerken bir de ne görsün. Harap evi yıkılmış. Ailesi altında kalıp ölmüşler. Adam bir taşın üzerine oturup başlamış ağlayıp sızlanmaya:
- Ey!.. Benim harap evim, ben sana her sabah tembih ettiğim halde, neden bana yıkılacağını haber vermedin, der demez, ev dile gelip
konuşmuş:
- Ey!... Benim ihtiyar sahibim. Bana darılma. Suçu benim üzerime atma. Ben her sabah, sana yıkılacağımı haber vermek için ağzımı açtım. Fakat sen benim açılan ağzımı bir kürek çamurla kapadın. Beni söyletmedin, konuşturmadın ki, demiş.
Bunun gibi Osmanlı'da yıkılacaktı. Fakat o yıkılacağını bize haber vermek için ağzını açtığı zaman, onun açılan ağzını, her türlü derde deva sanarak; ıslahatlarla, Tanzimat’la, meşrutiyetlerle kapatıyor ve onu konuşturmuyorduk.

fıkraoku.com

Sır Saklamak

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
– Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir:
– Elbette hükümdarım, bilirim ve asla kimseye de söylemem, dediğinde Yavuz cevabı yapıştırmış:
– İyi, ben de bilirim.

fıkraoku.com

Geceleri Uyumayan Molla

Fatih Sultan Mehmet, her zaman İstanbul'u fethetmek uğruna yapılabilecek bütün hazırlıkları yapmaya çalışıyordu. Gerektiğinde toplar döktürüyor, donanma yaptırıyor, gerektiğinde Rumelihisarı'nı acilen yetiştirmek için bizzat kendisi de çalışıyordu.

Özellikle geceleri, İstanbul'u nasıl alabileceğine dair planlar yaptığı için gözüne uyku girmek bilmiyordu.
Fatih'in Edirne'deki yazlık sarayının tam karşısında bir medrese vardı. Gece yarısı hemen hemen bütün şehirde ışıkların tamamı söndüğü halde o medresede bir ışık yanıyordu. Bir gün Fatih, veziri Çandırlı Halil Paşa'ya: fıkraoku.com
- Şu medresede geceleri uyumayan bir adam var. Kimdir o? Niçin uyumuyor? Diye sordu.
Halil Paşa:
- Orada bir molla vardır. Bütün gece derse çalışır, cevabını verdi.
Fatih şaşkın bir ifade içerisinde şöyle dedi:
- Allah Allah, bu molla benim gibi sürekli, her zaman İstanbul'un fethini mi düşünüyor? Ya niçin uyumuyor? Bundan tezi yok gündüz
çalışsın, geceleri uyusun.

fıkraoku.com

Elçi ve Yavuz Sultan Selim

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini tertip etmişti. Memluk sultanı Kansu Gavri de bu savaşa engel olmak için Moğol Bay adında bir elçiyi Yavuz Sultan Selim'e gönderdi.
Memlük devletinin elçisi Yavuz'un huzuruna hem silahıyla girdi hem de konuşma adabından yoksundu.
Memlük elçisinin bu elçiliğe yakışmayan tutumu karşısında, Yavuz, elçinin saçını sakalını kestirdi. Bir de uyuz eşeğe bindirip, Osmanlı ordugahında gezdirildi. Yavuz Moğol Bay'ı tekrar huzuruna aldı:
- Ha şimdi biraz adama benzedin! Seni öldürmüyorum, çünkü elçiye zeval olmaz. Efendine söyle, kendisini Mercidabık'ta bekliyor olacağım, karşıma çıksın...

fıkraoku.com

Fıkralar Ana Sayfa

Diğer Osmanlı Fıkraları

[1]2 3 4

Bir Fıkranızı Paylaşın...

Osmanlı Fıkraları Arşivinde Toplam 48 Fıkra Kayıtlıdır.