"Klasik felsefenin bilgi ve ontolojiden sonra geri kalan iki konusu ahlak ve estetiktir, yani değer hükümleridir" (Güngör, 2010:31).
"Bütün beşeri etkinliklerimizde ya bir hakikati araştırırız, ya bir şeyi değerlendiririz ya da bir şeyin yalnızca var oluşunu tespit ederiz" (Ülken, 2001:193-194).
Değerler konusu felsefe ile yaşıttır. Antikçağ filozoflarından başlayarak hemen hemen tüm düşünürlerin konu ile ilgili söyleyecek sözleri olmuştur. Biz burada değerlerin felsefe içerisindeki serüvenini Özlem(2010:171-188) ve Ülken’in(2001:186-193) çalışmalarından yola çıkarak özetlemeye çalışacağız.
Antikçağda iki temel yaklaşım vardır. Biri öznelci (relativist) diğeri nesnelcidir.
Öznelci yaklaşım, değerleri öznenin amaç ihtiyaç, ilgi ve beklentileri doğrultusunda nesnelere, olgulara sonradan eklediği özellikler olarak görür.
Nesnelci yaklaşıma göre ise özneden bağımsız değerler vardır. Bunlar ideal mutlak ve kutsal nitelikte olabilir. Nesnelci yaklaşımın içinde mutlakçı, teleolojik, ve teolojik anlayışlar mevcuttur.
Antikçağ’da sofistler, “insan, her şeyin ölçüsüdür” düşüncesini kendilerine kılavuz edinmişlerdir. Onlar doğrudan değerlere temas etmemekle birlikte bilgi anlayışları dolayısı ile öznelci bakış açısının ilk temsilcileri sayılabilirler. Yine Antikçağ’da onların bu öznelci tavrına karşılık Sokrates, Platon ve Aristoteles, nesnelci bir değer anlayışı sergilemişlerdir. Ortaçağ felsefe anlayışında da Platon ve Aristoteles etkisi kendini belli eder. Tıpkı onlarda olduğu gibi bir varlık hiyerarşisi ve buna bağlı olarak değer hiyerarşisini görmek mümkündür. Çağın önde gelen
düşünürü Thomas, ontolojiyi aksiyolojiye yaklaştırmaya çalışan çalışmalar yapmıştır.
Yeniçağ’a hâkim olan Aydınlanmacı düşünce, varlığın değere eş olduğu görüşünü reddeder. Olan ile olması gerekeni ayırmak gerektiği fikri hâkimdir. Bu dönemin paradigmasına göre ölçülemeyen, deneye, gözleme gelmeyen şeyler bilimin konusu olamazdı.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren değerlere karşı alınan bu pozitivist ve dışlayıcı tavra karşı tepkiler gelişmiştir. Öyle ki bu tepkiler, bu zamana kadar felsefe içinde bir tartışma konusu olan değerleri, felsefenin ayrı bir disiplini haline getirmiştir. Söz konusu disiplinin başlangıcı sayılabilecek ilk isim Lotze’dir.
Bu meyanda adını muhakkak anmamız gereken isimlerden biri de Scheler’dir. Ona göre hayatımıza akılcı ilkeler değil duygusal kaynaklı değerler yön verir ve insanın sosyal hayatını anlayabilmek ancak onun bu yönünü kavramakla mümkündür.
Değerlerin insan tarafından üretildiğini söyleyen bir başka isim de Nietszsche’dir. Mutlak, nesnelci, idealist değerlere karşıdır. İnsanın değer üretmesi gerektiğini, mutlak ve kutsal değerlerin ancak kitlelerin sığınağı olduğunu ve uyuşturucu vazifesi gördüğünü dile getirir.
Marksist değer anlayışı ise ekonomik değerleri ön plana çıkarır. Ahlaki ve estetik değerler ekonomik değerlerin birer uzantısıdır.
Hüseyin ÖZTÜRK
Felsefe ve Değerler deüerler eğitimi öznelci yaklaşım nesnelci yaklaşım