Çile
Ç.
Çevresinde yankılar var ömrün bir bir
Kâh ürperten bir sada
Kâh duvak narinliğinde ve sessizliğinde
Harmanlanan bir hayatta
Rutubet, silinmez tatlı geceleri anımsatan
Altın siluetlerle karşılaşmaya bedel
Beklemek ve daha fazla yaslanmak
Müebbet yiyen kırılmayan prangalarda
El birliği edilirse
Hummalı saatler biter
Bir salname çerçevesi kaldırılır belki
Figan ilmikleri çözülürken
İ.
İlamı verilmiş gözyaşı sedefiyle
Bir miras alınır ceste ceste
Yerinde durmayan ve tutulamayan
Ruhun hançer yemesi
Ayraç ile som bir beden
Yeryüzünün iltihap dağıtan sokaklarında
Yılgın kirpikler somaki heyecan
Hoşamedi panjurları kapanıyor bu gece
Hizlan tatmış çekilmeyen küreklerle.
L.
Leyleğin kanatlarında aranmaz oldu bahar
Berceste aynası kırık duvarlara asılı
Kundaklamış gayesini sisli canlar
Aşiyan bir makam bulunmayınca
Arbede yaşanıyor bahar kanatlarında
Sessiz süzülmeler ise cabası..
İnfazı verilmiş merhamet kuluçkalarıyla
Dayanamıyor yürek seyyal bandında
Köpük köpük sönerken
E.
Endaze ışığı sönüyor yalaz gecesinde
Peyzajı kurulmuş barakalarda
Kaynamayan tencereler ve sıcak fakirlik
Peykanlar batıyor gören gözlere
Kanayan kalpte açılmayan sübab,
Kehkeşan çilesi dağıtıyor her köşeye
Huzur tarazında açılmayan düğümler
Lâl olmuş çiçekli bahçeler..
Endaze ışığı sönüyor yalaz gecesinde.
Gürsel ÇOPUR
Gürsel ÇOPUR Şiirleri
Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.
Kozadaki Zebercet Rüya
Bir tılsım ile yolcu ağırlamıştı ihtiyar dünya
Toprak yine filizlenmişti kapanan kitaplara inat,
Akvaryumdaki balıklar duygusallığında ilerlemeyen metanet
Ne sunabilecekti bu koordinatlı insanlığa?
Ey insanlık! Elma kurdunun bile nasibi seni kıskandırırken
Terlemeyen alınların kapital hülyasıydı derdi artıran
Gözyaşları çömelmişti yıkık dökük cumbalar altında
Sünepe kaldırımlarda hissiz bir akşam daha beklemedeydi
Hayatın gerdanlığı bir fikir sunmayacaksa
Kapatmalıydı perdesini, geceden önce gelen gündüze!
Birisi..evet sadece birisi doğrulmuştu toprak üzerinde
“Ölmeden önce ölen” hamlesiyle ileriye atılmış
Sonsuzluğa kanat hediyesini o hazırlamıştı
Gözü utandıran bu rüyada makyaj aramıyordu kalemler
Mıknatıs yardım etmişti özgürlüğe
Alevlerin sönmediği bu ilham okyanusunda
Kalpte parlayan kıvılcımların cesaretiyle uyanmıştı
Hayat uyanmış, gözler gerçek rüyaya doymuştu.
Gürsel ÇOPUR
Gürsel ÇOPUR
Parsellenmiş Yitik Hazineler
İlerliyorlar bir bataklığın adesesinde..
Sonsuzluk tadında yabancı minerallere peşkeş çeken şifa/lar
Sigorta ise çizilmemiş hayal çemberinde
Sulusepken kem gözlerin miyop rahatsızlığı ise bir davetiye
Üç adım sonra yürümeye başlanıyor barikat topluluğuna…
Sulh mutfağından yükselen dumanlar iştah kapatıyor
Kızılcık şerbetini teselli sayanlar
Bir papatyanın hayatını karartıyor
Baharı heceleyen peteklerin sinesine bohemlik yüklerken
İştah kapatılıyor, karınca kepenklerinin masum tıkırtısına inat
Üçkağıtçı iskeletler dikişsiz cüzdanlara partikül dolduruyorlar
Yakut apoletli bir yabancı basıyor gürültülü çamurlara
Akvaryumdan çıkamayan bir damla sıkleti eziyor gurbeti
Gurbet ki aşk ile ateşte pişirilmiş toprak helezonu
Semaya yükselen bir çift elin gözüyaşlı destanı
Gurbet ki, ezilen cömert yüreğin hazin cümleleri
Kristal yastıklar bir mide düşüncesinden kaçamadılar
Mide.. çatal bahanesiyle aşk süvarisini yere serdi..!
Küheylan durdu ve duyumölçer paramparça oldu,
Bir düalizm yaşadı yorgun beyin ile paslı kalp
Kırlangıç fırtınası deldi aşk tulumunu
Kapanan yaşlı gözlerde bitmeyen teselli:
Batan güneş kamçı yemiş yıldızlardan,
Ve az ötede başka başka kayan yıldızlar!
Gürsel ÇOPUR
Gürsel ÇOPUR
Zambak Gövdesindeki Barut
Arkadaşıydı en yakınından hançerlenen
Uzaktan bakamadığı sessiz mutluluğun
Filbahar sallanışıydı bir akşam korsesi
Söğüt baharını sıkmayan ve sıkıştırmayan..
Çitleri sıvazlayan bir ışıldak görmüştü yalaz baykuş
Bir kav hatırına dipsiz yangın değer miydi?
Dudaktaki gözyaşları hep buna şahit!
Acılara sonsuz fon mazgalı biriktirilirse
Dalgalar sükse yapamazdı,
Falezlere sürtünen yaldız bayrağım!
Dudaktaki gözyaşları hep buna şahit!
Ölümün biyografisini yazan kalem miydi suçlu
İnce şeritler niçin çekilmişti masum toprağa
Bir toplu iğne hacmiyle ilerleyemeyen
Küflenmiş ekmek parçaları başak vermiyordu artık
Kambur geceler tırabzanda yürürken
Yatalak bir bebek ağlayışı siniyor merdivene
Basıp geçiyor ihtiyar silahlı geçmişine
Köpürmeyen telveden kaçışıyor misafirler
Her çamura bir yetim kukuletası düşüyor
Çığlık çığlığa ıslanmış çamura..
Bir şemsiye yağmur bekliyor kıraç kaldırımda
Söz verdiği karanlığa ıslak dönmek için
Çıtkırıldım yıldızlar ateş sarhoşluğunda
Gökten düşen izmaritleri topluyor
Zambak gövdesinden bugün su değil
Düşman kabuğu sertliğinde ateş püskürüyor!
Gürsel ÇOPUR
Gürsel ÇOPUR