Eğitim Sitesi

Çanakkale’m Geçilmez 5 Şiiri

Çanakkale’m Geçilmez 5 Şiiri | Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Çanakkale’m Geçilmez 5

Tanımadıklarından,
Türk’ün bir imanı var,
Hem de kahramanlığı,
Azmi, iradesi var…

Bilemiyorlardı da
Türk’ün yüreği var,
Yürek denilen yerde,
Rabbine inancı var…

Kısaca işin özü,
Çanakkale’m geçilmez,
Dünya birleşse dahi,
Askerim Türk pes etmez…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

add

tag Çanakkale’m Geçilmez 5 eğitici şiirler çocuk şiirleri okul öğrenci şiirleri Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Çanakkale’m Geçilmez 5 Şiiri Hakkında Yorum Yazın

  

Çanakkale’m Geçilmez 5 Şiiri Hakkındaki Yorumlar

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

Benzer Çanakkale Zaferi Şiirleri

Kapat Gözlerini Ve Düşün Çanakkale'yi

Kapat gözlerini ve düşün Çanakkaleyi
Hisset orada atılan her adımdaki endişeyi
Duy anaların içinde acıyla haykıran sesi
Elini kalbine koy ve duşun Çanakkaleyi


Kapat gözlerini ve duşun Çanakkaleyi
Sor kendine anam, kardeşlerim bensiz ne eder oralarda ?
Gör bir kurşunla şehit olanlati sağında solunda yamacında ...
Kendini mehmetçiğin yerine koy ve duşun Çanakkaleyi


Kapat gözlerini ve duşun Çanakkaleyi
Her soluk aldığında icine çektiğin kan kokusunu
Ayaz gecelerin sabahlarina kabuslarla uyandığını
O ani gerçekten yaşarmışcasına yum gözünü ve düşün Çanakkaleyi


Kapat gözlerini ve düşün Çanakkaleyi
Farz et ki düşman tam göğsünden vurdu seni
Agliyorsun, ağlıyorsun ama kanayan yarana değil
Sen sehit olacagin icin mutluluktan , gururdan ağlıyorsun
Son bir kez daha bak gökyüzüne , bak ay yıldıza
Ve kapat gözlerini bir daha açma , sen şehit oldun
Kapat gözlerini ve duşun Çanakkaleyi...

Şilan DEMİREL

Bigalı Köyündeki Atatürk'ün Evi

Geniş tahta kapıdan girince içeriye
Gördüğüm taş döşeli o küçük bahçe; dardı
Şimşirlerle bezeli gül kokan bu bahçede
İnsana huzur veren kutsi bir hava vardı.
*
Dut ağacı altında dinlenen eski kuyu
Bir zafer türküsünün şevkiyle bakmaktaydı.
Kırık tahta çıkrığı bakarken tepesinden
"Atatürk'ü ben gördüm! " der gibi hali vardı.
*
Yüz yılın dahisini ağırlayan yaşlı ev
Geniş tahta kapının hemen sol yanındaydı.
Duvarlar düzgün taştan içi de tahtadandı.
Kuşlarla..yıldızlarla..çamlarla konuşurdu
Güvem erik..ahlatlar..onun eski dostuydu
*
Tahta basamaklarla çıkılırdı üst kata
Tavan ve zemin tahta,trabzanlar tahtaydı.
Gıcırdardı yürürken tahtadan döşemeler
Bu sesle çekilirdi ancak zifir geceler.
*
Ve küçük tahta hole üç kapı açılıydı
Kuyuya bakan oda tam da karşınızdaydı.
*
Bu odada yatmıştı sarışın genç komutan.
Bu odada dinlendi gök bakışlı kahraman
Tahtadan musandraya asarken giysisini
Düşünmekteydi mutlak düşmanın hançerini!
*
Yola bakan odada toplandılar o gece
Mehtabın gözlerine bakarken üç pencere
Gaz lambası alevi titrerken duvarlarda
Bir dev oturmaktaydı şimdi tahta masada!
*
Kalemini kaldırıp baktı oturanlara
Dedi ki:
-Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Boğaz'ı geçmek ister itilaf kuvvetleri
Toplarıyla yakıyor-yıkıyor tepeleri
Ölüm kusmakta her an donanma gemileri
*
O an, mavi gözleri lambadaki ışıktan
Ve gökteki yıldızdan daha parlak yanarak
Oturduğu masadan Boğaz'ı görür gibi
Aydınlattı odayı inançla parlayarak!
*
"Çanakkale Geçilmez!Parolamız bu!" dedi.
Sanki şimşekler çaktı söylerken sözlerini
-Ölümden kurtuluş yok! Ölüm mukadderattır!
"Her can bir gün ölümü mutlaka tadacaktır"
*
Ya bir sedir üstünde ya sabanın peşinde
Vakit-saat gelince ölüm yaşanacaktır
Ama en güzel ölüm vatan için ölmektir
Şehitlik makamının şerefine ermektir.
*
İçtiğimiz bu suyu ya düşmanlar içecek
Ya bu kuyu suyuyla torunlar büyüyecek
Ölmek sayılmaz bize vatan için can vermek
Bu kutsal topraklara tek düşman girmeyecek!
*
Bigalı, köy olalı duymadı böyle hitap
Ne böyle aslan gördü ne böyle bir hakikat!
Söz verdi erkan-ı harb/And içtiler o gece
"Çanakkale geçilmez! " Yazacağız tarihe!
*
İşte böyle yazıldı buradaki destanlar
Ve böyle şehit oldu o adsız kahramanlar.
Arıburnu...Conkbayır...Kemalyeri üstünde
İşte bu yiğitlerin silinmez kanları var.
*
Eceabat Yolu'ndaki en mutlu tarihi ev
Bigalı Köyü'ndeki mütavazi bu evdir
Bir mesih bekler gibi ay'a baktığı gece
Ağırladığı misafir;
..............Yarbay Mustafa Kemal'dir.
.............*...............

Ali Koç Elegeçmez
03.05.2006-Bigalı Köyü
Siteye Ekleme tarihi:02.nisan.2019/salı
(Şiirdeki konuşmalar sağduyu ürünüdür! '

Ali KOç Elegeçmez

On Sekiz Mart Çanakkale Destanı

Firuze iki derya kuşanır Gelibolu,

Yarımada kıbleden yaslanıyor şimale.

Toprağı Rumeli'dir, havası Anadolu,

Yadigâr bu vatana rengi kanayan lâle!

Cennet'i anımsatan büyülü yarımada

Sükûtuma da sebep, tüten efkârıma da...

Seddülbahir'le başlar nihayeti Bolayır,

Safir kesilmiş suya zümrüt yansıyan bayır.

Kudret kalemi ancak çizerek dört kesmini

Yeryüzüne düşürür derya fonlu resmini.

Çevir yüzünü gitsin, kibri ahkâm kesenden;

Bu El-Kaviyy mührünü sökemez beşer senden.

Efsunkâr Şimal Tacı yedi yıldızlı hale

Yalnız senin başına yakışır Çanakkale.



İlahî bir lütuftur Çanakkale Boğazı,

Mavi senin tülünde ne efsunkâr mavidir.

Sanki ipek gergefte sülüs ve celî yazı

Akışı şiir gibi... Kalemi semavîdir!

Ege'yle Marmara'nın gökyâkutlu visali

Hayallere sığmaz ki; düşte düşün misali!

Amber buğulu Asya koparken Avrupa'dan,

Suyuna miski katıp dökmüş altın kupadan.

Mağribi güneşlerde tüllenen Marmara'yı

Süzerken yanan gözler nasıl seçsin karayı!

İbrişim sırmalanıp atlas kuşanan beden

Göze nasıl görünür acaba gök kubbeden?

İki derya coşkusu sığmaz hiçbir risale

Cebelitarık seni kıskanır Çanakkale!...



Beş bin yıllık tarihî antik kent Çanakkale

Savaş ve afetlerle yıkılsa da doğrulmuş.

Asırlarca ışığı sönmeyen bu meşale

İlim irfan yuvası kültür ile yoğrulmuş.

Karasi Beyliği'nden sancaksın Osmanlı'ya,

Senin yazdığın tarih bu kadar mı şanlı ya!...

Kilitbahir karşında şeklen yoncaya benzer,

Suya aksi düşmesin gülden goncaya benzer.

Var mı Kumkale gibi düşlerin en ırağı?

Ege'den meltem alan Asya'nın son toprağı.

Tarihî mirasından gönüllere kayan sır

Eceabat ufkunda denize başka yansır!

Yazılsa kâğıt yetmez; şiir akar makale,

Kalemleri tüketen şehrengiz Çanakkale.



Sömürgeci ve zalim itilaf devletleri,

Dört kıtanın ifriti yamyamıyla beraber;

İstanbul hayaline kesmişler biletleri,

Mücadeleden yılmaz aslanlardan bîhaber!

And içmişler birlikte Fransız İngiliz'i

Nâmert elle, Cennet'ten koparmaya filizi!

Avustralya, Senegal, Cezayir ve Kanada

Gözlerini karartmış güç yetilmez inada.

İngiliz'i anladık... istiladır emeli,

Peki ya şu Zenci'ye, Hindu'ya ne demeli?

Sökülmek isteniyor ki evlad-ı fatihan;

Avuç içi karaya yüklenmiş bütün cihan!

Melekler diyarında bu iş gelmez ihmale,

Şeytan'a geçit vermez şahlanır Çanakkale!



Yıl, bin dokuz yüz on beş: On sekiz mart zaferi!

Çanakkale Boğazı Sırat Köprüsü'nden dar,

Aslan kesildi o gün her Osmanlı neferi,

Kumkale tarafından Seddülbahir'e kadar!

Kilitbahir neresi. Yeni Zelanda nere?...

Düşman boğaz sanıyor... Çelik kollu cendere!

Zırhlı gemiler gelmiş dünyanın bir ucundan.

Kartal pençeyle kaptı deryanın avucundan!

Hangi tarih yâd etmez O vefakâr Nusrat'ı

Döşediği mayınlar aratmadı Sırat'ı!

Yarım Dünya geçiyor, Seyit Onbaşı davran

Kaldır top mermisini tarihe yazsın Havran!

Cennetin bu köşesi nasıl uğrar işgale?

Sükût ikrar dilidir, haykırsın Çanakkale!



Takdir-i İlahidir meleklerin yardımı,

Komutanı Cebrail, bütün ordusu melek...

Gemiler zırhlı diye İstanbul'a vardı mı?

Burası Çanakkale, tufan koparan felek!

Vurulan Kara Belâ yan yattı tabak gibi

Üç dakika içinde mekanı deniz dibi...

Yarım Dünya diyorsan kaderi ondan farksız,

Zırhından yara almış; dümeni kırık, çarksız.

Dokuz savaş gemisi su içinde kavruldu,

Mayın ve obüslerle kaderine savruldu.

İfritlere acımaz yol vermiyor Cebrail,

Yerden fışkıran derya göklere oldu nail.

Düşmanları boğazda kahreden bu şelale,

Nuh Nebi'den sonraki tufandır Çanakkale!



Seddülbahir benzeri sarsıldı Anzak Koyu

Sanki Kıyamet sesi, Sûr üflüyor İsrafil!

Conkbayırı ve Kirte yazılmaz ömür boyu,

Yer ve gökle beraber denizi sarmış gafil.

Mermi mermiyi vurdu, süngü süngüyü yardı;

Toprak yamyam kaynıyor kesilmez oldu ardı.

Adım atacak yer yok Hindu ve Berberi'den,

Anzak'la Kanada'lı koşturuyor geriden.

İngiliz başı çekmiş Fransız'la yarışta

Toprak kızıla dönmüş gördüğün her karışta!

İnsanlığın utancı bitmez görünen bu şer

Kıyameti kopmadan sanki kurulmuş Mahşer!

Dabbe'tül Arz çağrısı gibi gelir Deccâl'e;

Mehdi ve îman sende, vur gitsin Çanakkale!



Gül kokulu diyardır şehitlerin mekânı

Şehidim, meleklerden müjdelendi hediyen.

Ecrini sunmak ister var mı bunun imkânı

Vatan, şehitlerine minnettar ebediyen!

Gök kuşağı nakşolsa makberin kemerine,

Bahreynî inci mercan işlense mermerine,

Sandukası arusek örtüsü sim işinden,

Zemini yâkut olsa kubbesi fil dişinden:

Şehadeti Tevhid'le tattığı andan beri

Firdevs müjdesi alan ne yapsın ki makberi?

Şehide, Medine'nin münevver bucağından

İki Cihan Güneşi yer vermiş kucağından!

Rahat uyusun diye uğramasın ihmale,

Gül-i Rana kokusu başkadır Çanakkale



Şükranla okunsa da şehitlerin destanı

Kan sızan hecelere kalem nasıl dokunsun?

Fatiha'yla duayla ruhların serbest anı

Sana ithaf edilip kaç bin kere okunsun?

Şehadete ererken duyduğun kutlu sesi

Alnına nurla yazdı meleklerin busesi!

Ey şehit, bilinir ki: Ölümsüzsün, dirisin,

Hakk'ın, Cennet müjdeli kullarından birisin!

Kanınla suladığın yere toprak denir mi?

Mirasın korunmadan hakkın hiç ödenir mi?

Vatanın şükranıyken utancı oldu harbin

Şehit sayısına bak: İki yüz elli üç bin!

İçli dualar ile kayıt düştü icmale

Her sayfası yakıcı bir ağıt Çanakkale!



Tarihe ebediyen vurulan altın mühür,

Sökülmeyen perçindir şüheda tılsımından.

Ey şehit, yerin Firdevs meleklerden tezahür

Tescil edilmiştir ki Cennet'in üst kısmından!

Öyle kutlu zafer ki düşündükçe vecd eden,

Melekler secde eder alnı kalkmaz secdeden!

Rengi kanayan lâlem şühedanla bakîdir,

Yazdığın eşsiz destan... Gerisi afakîdir!

İhtirasın esiri yedi düvelden düşman,

Gelibolu'ya ayak bastığına bin pişman!

Mücevheri bilmeden çakıl sanmıştır zahir;

Bastığı toprak değil, cevahirdir cevahir!

Hilâl gökte tutkuyla gülümserken Zühal'e,

Kıyamet kopana dek varılan son merhale:

Böyle destan bir daha yazılmaz Çanakkale!...



İrfan Yılmaz

Dr. İrfan Yılmaz. TEKİRDAĞ

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bir göğüslerse Huda'nın edebi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.
Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe"desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

Mehmet Akif ERSOY

Çanakkale Zaferi Şiirleri, Çanakkale’m Geçilmez 5 Şiiri