Eğitim Sitesi

Seyfi Baba Şiiri

Seyfi Baba Şiiri | betül & bilge

Seyfi Baba

Geçen akşam eve geldim. Dediler:
- Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
- Keşki ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol!
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol
Hem uzun, hem de bataktır...
- Daha a'lâ, kalınız
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak;
'Gel! ' diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,
Boğuyordum! müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!
Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse;
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun...
Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir duvara;
Kâh olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara;
Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar;
Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar;
Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;
Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır;
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, uryan,
Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;
Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil!
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil...
Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre... Niçin? Belli değil!
Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek,
Hatm-i enfâs edivermez mi hemen 'cız! ' diyerek?
O zaman sâmi'anın, lâmisenin sevkıyle
Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele!
Sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi...
Ne yalan söyliyeyim kalbime haşyet geldi.
Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener
Geçiyor... Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer,
Giderim arkalarından... Yolu buldum zâten.
Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben!
İşte karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem... İyi amma kapı zâten aralık...
Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık
Girerim ben diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak!
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini:
- Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım!
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...
Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın...
Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın.
Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım
Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım.
Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne,
Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun kör gözüne!
O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh,
Gördü bir sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh,
Şâir olsam yine tasvîri otur bence muhâl:
O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl!
Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba,
Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı Baba.
- Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir...
- Sen otur, ben ararım...
- Olsa içerdik, iyidir...
Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...
Ben de bir karnı geniş cezve geçirdim elime,
Başladım kaynatarak vemeye fincan fincan,
Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan.
- Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın?
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın.
- Mehmed Ağ'nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a sersem desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iç yapamaz;
Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha gelmez... Yalınızlık pek güç.
Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma;
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!
- Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice.
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!


Mehmet Akif Ersoy

add

tag Seyfi Baba şiiri Mehmet Akif Ersoy eğitici şiirler okul şiirleri öğretici şiirler bilgilendirici şiirler dersimiz.com şiirleri öğrenci şiirleri amatör seçme şiirler şiir okul şiir sitesi

Seyfi Baba Şiiri Hakkında Yorum Yazın

  

Seyfi Baba Şiiri Hakkındaki Yorumlar

Edanur Çok güzellllllllllllll hikaye bayıldım. 2015-05-03

Yazılan son 1 yorum gösteriliyor.

İçerikle ilgili 1 yorum yazılmış.

Benzer İstiklal Marşı ve Mehmet Akif ERSOY Şiirleri

Mehmet Akif

Akif denince ilk akla
Mehmet Akif gelir
çünkü o yürekli birisidir
o bizim istiklal marşımızın şairidir
O sadece şair değil o bir vatanseverdir

Her milletin bir marşı vardır
ama bizimki bambaşkadır
çünkü o istiklal Marşıdır
o bizim Türkiye'nin marşıdır
O Akif'in marşıdır

Havvanur özdemir

İstiklâl Marşı’Mızın Bestecisi Zeki Üngör'ün Ölüm Günü

1880'de İstanbul'da doğmuştur,
Orkestra şefliği, binbaşılığı mevcuttur...

Başkemancı olarak çok yerde rol almıştır,
Marşımızın bestecisi çok mühim bir vasfıdır...

Akif ile birlikte şahsını anıyoruz,
Onun yüce ruhuna dualar yolluyoruz...

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

İstiklal Marşımız

Umutlar bilenir, yürekler coşar
İstiklal Marşımız söylendiğinde...
Şahlanır duygular, ruhumuz taşar
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

Bayrağı selamlar dağlar ve taşlar
Bükülmez bilekler, eğilmez başlar
Buğulu gözlerden dökülür yaşlar
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

Hürriyet aşkıyla dolar özümüz
Hakikate köprü olur sözümüz
Hakk'ın nazarıyla görür gözümüz
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

Bahara erişir ilimiz bizim
Sevgi, barış söyler dilimiz bizim
Bahçelerde açar gülümüz bizim
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

Bayrak gölgesinde dağlar aşarız
Uygun adım yürür, Hakk'a koşarız
Tarifi imkânsız hisler yaşarız
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

Gönül surlarında gedik açarız
Gül yurdumda gülce koku saçarız
Vatan göklerinde her dem uçarız
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

İstiklal boy verir çağlarımızda
Bulutlar dağılır dağlarımızda
Özgürlük yeşerir bağlarımızda
İstiklal Marşımız söylendiğinde...

M. NİHAT MALKOÇ

M.Nihat MALKOÇ

Akif Kim Mi?

Akif kimmiş deme sakın
Yurdumun gülüdür Akif
Tarihe şöyle bir bakın
Mazlumun dilidir Akif.

Çekilse de ip askıya
Baş eğmemiştir baskıya
Zor günde sıkı sıkıya
Tutunan elidir Akif.

Helal yoğrulmuş mayası
İnsanın yiğidi, hası
Yurdun masum Sakarya'sı
Mısır'ın Nil'idir Akif.

Ne emretmiş yüce Kur'an
"Küfre karşı cihad; her an..."
Ülkeyi kasıp kavuran
Yangının külüdür Akif.

Kanla yazarak tapusunu
Koruyarak namusunu
Peygamberin; muştusunu
Getiren yelidir Akif.

Çile sonsuz, yara derin
Bu olmamalı kaderin
Aşkla dolan gönüllerin
Çağlayan selidir Akif.

Namus abidesi kızımın
Hatta yazdığım yazımın
Çalıp durduğum sazımın
Sızlayan telidir Akif.

Ardı gelirse şiddetin
Batmaktır sonu devletin
Vatan savunan Milletin
Dik duran belidir Akif.

Halil MANUŞ

Halil MANUŞ

İstiklal Marşı ve Mehmet Akif ERSOY Şiirleri, Seyfi Baba Şiiri