Eğitim Sitesi

Mehmet Akif Ve Gençlik 19 Şiiri

Mehmet Akif Ve Gençlik 19 Şiiri | Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Akif Ve Gençlik 19

Gençlik yoksa millet yok gençlik bozuksa ruh yok,
Gençlik yoksa vatan yok gençlik ruhsuzsa soy yok…

Bu yüzden bu mesele imrendiriyor arşı,
Bu yüzden bu mesele bayrak dalgalanışı…

Bu yüzden bu mesele vatanımın varlığı,
Bu yüzden bu mesele Türk’ün kalıcılığı…

Sen, başıboş değilsin sorumlulukların var!
Dik duruşlu yaşayıp şehit kalacak kadar…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

add

tag Mehmet Akif Ve Gençlik 19 eğitici şiirler çocuk şiirleri okul öğrenci şiirleri Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Akif Ve Gençlik 19 Şiiri Hakkında Yorum Yazın

  

Mehmet Akif Ve Gençlik 19 Şiiri Hakkındaki Yorumlar

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

Benzer İstiklal Marşı ve Mehmet Akif ERSOY Şiirleri

Mehmet Akif Ve Gençlik 6

Maddiyatçı değiliz biz, en ilerisiyiz,
Medeni bir milletiz çünkü merhametliyiz…

Kökler sağlam olunca Hakk’a bağlılık artar,
Tevhitle desteklenir gücüne kuvvet sağlar…

Bu yüzden de asiliz Dünya barbarlaştıkça,
Akif’in izindeyiz vatanım sağ kaldıkça…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

İstiklal Marşımız Onurumuz

Vatan, yaşam kaynağı marşımız onurumuz,
Bayrağımız da var ki bu yüzden onurluyuz…

Onur, karakterimiz ulvi değerlerimiz,
Yüce milletimizden güç birlikteliğimiz…

Biz, Türk milletiyiz hak, adalet konusunda,
Rabbe inancımızla merhamet taşımada…

Bu yüzdendir marşımız yürek taşıyanlarda,
Coşku ile söylenir Rabbi tanıyanlarda…

Onu tanı ve anla manalarıyla yaşa,
Kutsal bir kitap gibi yerleştir onu başa…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

İstiklal Marşı / 10 Kıta

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dînin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Sefer Yaman

Mehmet Akif Ersoy

1873 senesinde;
İstanbul’un Fatih semtinde,
Küçük bir köşk içinde;
Ragıyf isminde,
Bir çocuk dünyaya geldi…

Bu çocuk Mehmet Akif’ti,
Bağımsızlık marşını yazacak,
Dünyaya seslenecekti…
Marşımızla tanınacak;
Evrenselleşecekti…

Daha yaşı dört iken,
O her şeyin bilincinde...
Emsallerinden çok erken,
Mahalle Mektebinde,
Okudu sevinç içinde…

İptidai Mektebine katıldı,
Bir de liderliğe atıldı,
Çocukluğunun başında,
Henüz çocukluk çağında,
Beş buçuk, altı yaşında…

Ders kitapları elinde,
Kaynak kitapları dilinde,
Müfredatın çok üzerinde,
Birincilik yine onun elinde,
Yükselirdi hep en önde…

Sevilirdi, severdi,
Herkes onu överdi,
O her yerde liderdi
Ve en önden giderdi,
Yine de övünmezdi…

Babasından ders aldı,
Okudu anladı, Kur’an’ı,
Esat Efendi’den de yararlandı,
Küçük yaşta; Mesneviyi,
Hafız Divanını…
Bir yandan da ezberledi Gülistanı…

Yoktu onun boş zamanı;
Okumakla geçerdi her anı,
Rüştiyeyi de birincilikle başardı,
Çünkü o yürümez hep koşardı,
Öğretmenleri bu hale şaşardı…

Biter bitmez Rüştiye;
Başladı Mektebi Mülkiye…
Ardından derdi külliye…
Her biri sıra sıra, üst üste,
Toplandı Mehmet Akif’te…

Babasının vefatı,
Bozuldu Akif’in hayatı…
Bir de evleri yanınca;
Ne kaldı okul hayatı,
Ne de huzuru, rahatı…

Artık ne bir sarılacak bir baba,
Ne kalınacak bir ev,
Ne de bir çare vardı,
Dediler baytariye açıldı,
Koştu hemen kayıt yaptırdı…

Baytar iye yatılıydı,
O birincilik için ileri atıldı,
Sonunda veteriner hekimi oldu,
Sahalarda tanınacak,
Hastalara şifa olacaktı…

Akif dolaşıyordu her yanı,
Tedavi ediyordu her hayvanı.
Salgın hastalıklarla mücadele etti.
Yorulduysa da sabretti.
Veterinerlik zor bir meslekti…

Eserleriyle de deva oluyordu,
Aziz milletinin,
Kahraman devletine,
Çünkü vatanını çok seviyor,
Kalıcı çareler arıyordu…

Akif ülkeleri gezerdi: Anadolu, Rumeli,
Arnavutluk, Berlin, Lübnan,
Bazen de Suudi Arabistan,
Çoğu zaman Mısır’da kalırdı,
Orada bir de unvanı vardı…

Edebiyat uzmanıydı
Ve iyi bir araştırmacıydı,
Kur’an okur meal yazar,
Kur’an’ı açıklar, tefsirini yapardı.
Çünkü o hakikatin yolundaydı…

Akif tanınıyordu azar azar,
Ne de olsa araştırmacı ve yazar,
Hem iyi bir din bilgini,
Hem de iyi bir dil mütercimi,
Arapça, Farsça, Fransızca…
Tercümeleri var…

Bir yandan şair, yazar,
Veteriner hekimi,
Edebiyat profesörü,
Burdur milletvekili,
Kısaca Akif bir bilgi birikimi…

Akif evliydi, İsmet Hanım ile
İslâmi bir çizgide,
Hoşgörü ile birlikte,
Mutluydu ailesi ile…
Çocukları vardı yarım düzine;
İbrahim ile Feride, Tahir, Emin ile
Bir de Suat ve Cemile…

Mehmet Akif oldukça mütevazı,
Kur’an’a tam uygun,
ALLÂH(c. c.) ’a bağlı,
Aydın ve de inançlara saygılı,
Vatanı, milleti için faydalı,
Güvenilir, vefakâr bir insandı.

Çünkü o;
Ne bağlanırdı kaderine,
Ne boyun eğerdi kederine,
Ne de taviz verirdi dinine,
Mantıklı bir çözüm ile
Dosdoğru giderdi emeline...

Yıl 1919:
İzmir işgal altında,
Akif vaaz veriyordu,
Vatanının kurtuluşu için,
Milletinin bağımsızlığına…

Ev ev, sokak sokak, cadde cadde,
Türk milleti tek görüş ve tek fikirde,
Halk coşuyor, coşuyor ve coşuyordu.
ALLÂH (c. c.) ALLÂH (c. c.) sesleriyle,
Cephelere koşuyordu…

Akif kısacık ömrüne;
Sayısız eserler sığdırdı gönlüne,
Gazete ve dergide denemeler;
Makaleler, çeviriler, derlemeler,
Şiirler, vaazlar, tefsirler…
Daha neler neler…

Sırat-ı Müstakim denilen;
Sebil- ül-Reşat dergilerinde,
Halk tarafından çok sevilen,
Akif’in şiirleri yayımlanırdı;
Haftanın bütün günlerinde…

Akif’in bütün şiirleri,
“Safahat’ın içinde,
“Gölgeler” ve “Asım”,
“Hakk’ın Sesleri”,
“Süleymaniye Kürsüsünde”…

Ulusal amaçlı bir yarışma açıldı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Yarışmaya bir de;
Para ödülü katıldı,
Yüzlerce şiir ayıklandı,
Binlerce müsvedde çöpe atıldı…

Son çare Akif’ti:
Fakat Akif ant içmişti,
Yazmıyordu para karşılığında,
Ama canını bile verecekti,
Vatanı ve milleti uğrunda…

Akif haklıydı.
Bu bir İstiklâl Marşıydı;
Ne alınırdı ne de satılırdı…
Ya ödül kaldırılmalıydı;
Ya da bir vakfa bağışlanmalıydı…

Akif devletini biliyor,
Milletini seviyordu…
Kendine güveniyor
Ve ısrar ediyordu.
Bağışlayacağım, diyordu…

Sonunda İstiklal marşımız,
Yazıldı yüce andımız,
Mehmet Akif Ersoy tarafından,
12 Mart 1921’de;
Alkışlarla;
Büyük Millet meclisinde...

Marşımız hemen bestelendi.
Sevildi ve ezberlendi,
Tüm dünyada benimsendi;
Dünya andımızı tanıdı.
Bu marş canımızdı, kanımızdı.

Elinde Kur’an tefsirleri,
Uğraşıyordu bitirmeye,
Eli varmıyordu…
İsteyenlere…
Tefsirlerini vermeye…
İşte tefsirler diyemiyor;
Belki de bir şeyler gizliyordu...
“Şimdi eksik,
Ben ölünce tamam olur! ” diyor;
Başka da bir söz söylemiyordu...

Akif’i üzdüler,
Mısır’a gönderdiler,
Bir süre Mısır’da kaldı,
Fakat hastalandı,
Öleceğine inandı…

Çok geç kalmıştı,
Hastalık anlaşılıyordu...
Derhal hazırlandı,
Mısır’dan ayrıldı,
Kendisi de biliyordu,
Ölüm yaklaşıyordu…
Vatanına doğru yol aldı.
Çünkü yurt özlemi çekiyordu.

Vatan, millet aşkı ile yanıyordu…
Vatanım vatanım diyordu…
Vatan onun her şeyiydi.
Vatanında ölmeliydi,
Vatanına gömülmeliydi,

Döndü İstanbul’a apar topar.
Kalacaktı Beyoğlu’nda;
Haftalar belki de aylar…

Ne yazık ki;
Mısır Apartmanının bir katında,
1936 yılında vardı,
Hakk’ın huzuruna;
Edirne Kapı Kabristanlığında;
Gömüldü şehit mezarlığına.

(1997)
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

İstiklal Marşı ve Mehmet Akif ERSOY Şiirleri, Mehmet Akif Ve Gençlik 19 Şiiri